T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI
Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.
Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.
Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.
Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.
Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;
İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.
Oturum Çerezleri (Session Cookies) |
Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. |
Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:
Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.
Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayelerinde 03-04 Mayıs tarihlerinde TOBB Konferans Salonu’nda 2. Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu düzenlendi.
Anadolu’nun manevi mimarlarından Hacı Bayram-ı Velî’nin hayatı, tasavvufi görüşleri, dil ve edebiyatı ve dönemindeki ahiler ile olan ilişkilerinin ele alındığı 2. Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu’nun açılışına Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Sayın Numan Kurtulmuş ve eşi Hanımefendi Prof. Dr. Sayın Sevgi Kurtulmuş, Sayıştay Başkanı Seyit Ahmet Baş, Ankara Valisi Ercan Topaca, Nevşehir Milletvekili Mustafa Açıkgöz, Vali Yardımcısı Fatih Ahmet Kurt’un yanı sıra akademisyenler ve öğrenciler katıldı.
Kalem Vakfı tarafından düzenlenen sempozyum; Milli Eğitim Bakanlığı, TİKA, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu, Ankara Büyükşehir Belediyesi, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Ankara Kalkınma Ajansı ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin katkılarıyla organize edildi.
Hacı Bayram-ı Velî Camii Baş İmam Hatibi Ahmet Karalı’nın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan sempozyumda konuşan Başbakan Yardımcısı Sayın Kurtulmuş şöyle konuştu:
“Bu güzel günde bizleri bir araya getiren Cenab-ı Allah’a hamdolsun, şükür olsun. Bir araya gelmemize vesile olan başta Kalem Vakfı olmak üzere bu organizasyonda emeği geçen bütün kardeşlerimizden de Allah razı olsun. Hepsine yürekten teşekkür ediyoruz. Hacı Bayram-ı Velî’nin daha iyi anlaşılması ve Hacı Bayram-ı Velî’nin öğretisinin bizden sonraki nesillere çok daha iyi aktarılması için düzenlenmiş olan bu ilmî sempozyumda ortaya çıkacak fikirlerin bundan sonraki çalışmalara da ışık tutmasını temenni ediyorum.”
Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş konuşmasını şöyle sürdürdü: “Ankara’nın silüetinde -az evvel Vali Bey’le konuşuyorduk- aşağıda önceden bir tane Hacı Bayram-ı Velî vardı cami olarak, çok şükür şimdi Ankara’nın silüetinde çok sayıda caminin hem de çok güzel camilerin var olması hepimizi çok sevindiriyor. Çok şükür Ankara’nın boz silüeti değişti. Bir zamanlar mabedi son derece az olan bu şehrin artık her yerinden minarelerin görünmesinin mümkün olduğu, her yerinden her semtinden ve neredeyse bol miktarda ezan sesinin dinlenmesinin mümkün olduğu Ankara’ya geldik. Hiç kuşkusuz bu bereket Hacı Bayram-ı Velî’nin bereketidir. Ankara’da, bu topraklarda, asırlar boyunca Allah’ın veli kullarının yapmış oldukları duaların bir sonucudur ve inşallah ümit ediyoruz ki bizden sonraki dönemlerde çok daha güzel noktalara gider. Sadece fiziki olarak camiler değil camilerin ruhlarının da camide öğretilen o öğretinin de bütün toplumda son derece güçlü bir şekilde kökleştiği bir Ankara’yı hep beraber yaşamak mümkün olur. Yine bu salonda bulunan herkes herhâlde günlük hayatındaki bunalımlardan, günlük hayatındaki sıkıntılardan kaçıp sığındığı ender yerlerden biri Hacı Bayram-ı Veli’dir. Sadece vatandaşlarımız şehrin dışından ziyaret etmek için gelmiyor. Aynı zamanda bu şehirde bulunanlar gidip ruhen sekinet bulmak istedikleri dönemlerde oraya, Hacı Bayram-ı Velî’nin huzuruna gidiyor ve orada Allah’a sığınıyor, evliyalara sığınıyor ve kendi dualarını, kendi niyazlarını orada Rablerine arz ediyorlar. Bu anlamda Hacı Bayram-ı Veli milletimiz için, bizler için de bir sığınma mekânıdır, bir arınma mekânıdır ve bu anlamda dualarımızın inşallah kabul edildiğine inandığımız mekânlardan biridir. Allah bizi Hacı Bayram-ı Velî’nin gölgesinden ayırmasın; onun gölgesinde bu milletimize çok güzel, çok hayırlı işler yapabilmeyi nasip etsin.”
Konuşmasında iki ana konu üzerinde duracağını belirten Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, “Bunlardan birincisi “bilmek” meselesidir. İkincisi ise bu topraklarda, Anadolu ve Rumeli topraklarında asırlar boyunca bu coğrafyaya hayat veren “irfan” geleneği hakkındadır. Cenab-ı Allah bilinmek murat ettiği için kâinatı yarattı, bunu hepimiz biliyoruz. Kâinatın yaratılışının aslı bilinmektir. Bilmek ve bilinmektir. Bu çerçevede yaratılışın aslı bilmek sırrı üzerinde tecelli etmektedir. Tasavvuf geleneğinde bunu ilmen yakin, aynel yakin, hakkal yakin diyerek üç mertebede bilmeyi tasnif etmişiz, sınıflandırmışız. Bilmek, insanın çevresinde olan biteni bilmesidir. Bilmek, kâinatta ne var ne yok, bunu bilmesidir. Bilmek, insanın kendisini bilmesidir. Bilmek, insanın Rabb’ini bilmesidir. Hepimizin bildiği bir hadis-i şerifte (Men arefe nefsehu fekad arefe rabbehu) ‘Kim kendi nefsini bilirse Allah’ı bilmiş olur.’ Bu, şu demektir: İnsanın kendi yaradılışını, acziyetini, kendi kul olarak kendisinin kısıtlarını, limitlerini bilebilmesi ve Allah’ın varlığı karşısında kendisinin yokluğunu, hiçliğini anlayabilmesidir. Bilmek, kâinat boyunca bütün medeniyetlerin, insanlık tarihi boyunca bütün medeniyetlerin ana gövdesini oluşturmuş olan bir eylemdir. Bilmek, sadece zihinsel bir iş değil bir eylemdir. Onun için burada bunu söylüyorum.” dedi.
Bugün dünyada da insanların belki bilgiye en fazla sahip olduğu dönemlerden birisinden geçtiğimizi ifade eden Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu kadar çok bilgi sahibi olmamıza rağmen maalesef yeryüzünde huzur yok, yeryüzünde saadet yok, yeryüzünde insan toplulukları arasında barış yok; insan topluluklarının, insanların bireysel olarak iç huzuru yok. Olmayan şey, beşeri anlamda bilgi eksikliği değildir ya da bilginin varlığı değildir. Olmayan şey, insanların ilmen yakin, aynel yakin, hakkal yakin yani marifetullah dediğimiz bu çizgide Allah’ın karşısında acziyetlerini bilmekten yoksun olmalarıdır. İlmin karşısında gözlerinin kamaşması, ilim sahibi oldukça kendilerini insanların üstünde görmesidir. Hâlbuki bizim ilmimizde, bizim inancımızda bilmek, ne kadar biliyor olursanız olun Allah’ın ilminin karşısında bütün bildiklerinizin okyanusun içerisinde bir damla su mesabesinde dahi olmadığını bilmektir. Yani acziyetinizi bilmektir, yani mahviyatkârlığınızı bilmektir. Onun için bu topraklarda İslam geleneğinin asırlar boyunca güçlü bir şekilde yaşamasının en temel nedenlerinden birisi, insanların irfan geleneğine sahip çıkarak o geleneğin öğrettiği “önce kendini bil” anlayışıyla hareket etmesidir. Kendini bilmeyen, Rabbini bilmez; Rabbini bilmeyen de insanlara karşı faydalı olamaz. Hani diyoruz ya Türkçede “Kork, Allah’tan korkmayandan.” Allah’ı bilmeyenin, insanlara öğreteceği, insanlara sunabileceği bir şey yoktur. Yoksa bilim tek başına, bilgi tek başına bir anlam ifade etmez. Aynel yakin ve hakkal yakin seviyesinde bilgiye sahip olmak yani Allah’ın varlığının, birliğinin içerisinde kendisini, yokluğunu bilebilmek esas marifettir. Yine Harakâni Hazretleri’nin çok güzel bir sözü var. Kendi adıma da o sözü tutmaya gayret ediyorum. Diyor ki “Sen, ona yokluğunu arz edersen o sana varlığını ihsan eder.” On saat konuşun. Bütün bilgilerin, bütün bilimlerin, bütün üniversitelerin öğrete öğrete bitiremeyeceği bir gerçeği bir cümleyle anlatmıştır: ‘Sen, ona yokluğunu arz edersen o sana varlığını ihsan eder.’ İşte bu çerçevede Anadolu’nun her tarafında bu geleneği sürdürenler, insanlara ‘bilmek’ eylemini öğretmişlerdir. Hacı Bayram-ı Veli’si, Hacı Bektaşi Veli’si, Hasan Harakâni’si, Ali Semerkandi’si, Anadolu topraklarının her şehrindeki Anadolu erenleri asırlar boyunca bu bilgiyi bir büyük eylem olarak bu topraklara nakşetmiş ve bu topraklardaki irfan geleneğinin aslını kendini bilmek, Rabbini bilmek ve kâinatı, yaratılanları bilmek oluşturmuştur. Burada bizim söylediklerimizin özünü Hacı Bayram-ı Veli dört dizeyle özetliyor: ‘Bayram özünü bildi/Bileni anda buldu/Bulan ol kendi oldu/Sen seni bil sen seni’ Yani Bayram-ı Veli’nin kendisini bilmesi, Allah’ı bilmesi ve bulmasına giden bir yoldu. Hacı Bayram-ı Veli bütün bu ‘bilmek’ eylemini bu şekilde özetledi. Allah bütün bu marifetullah ehlinin bilgisinden bizleri de hissedar eylesin. Allah bütün bu marifetullah ehlinin gölgesinden bizleri hiçbir şekilde ayırmasın, onların himmetlerinden bizleri eksik bırakmasın.”
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş konuşmasına şöyle devam etti: “İkinci söyleyeceğim husus ise; Anadolu topraklarındaki bu irfan geleneğidir. İrfan geleneği 1073 Ankara’da Müslümanlığın yerleşmesi. Hâlbuki Anadolu topraklarında Müslümanlığın yerleşmesi 1071’den öncedir. Yani Alparslan Gazi’nin Anadolu’yu fethinden öncedir. Horasan erenleri vasıtasıyla bu gerçekleşmiştir. Anadolu ve Rumeli topraklarının her tarafına yayılmışlardır. Çünkü tek başına marifetullahtan uzak tek başına bilmek bir mana ifade etmiyor. Bilginin temel iki diğer faktörle de desteklenmesi lazım. Bilgi eğer hikmetsizse bir anlam ifade etmez. Yani insanların, yaratılanların hayrına olmayan bir bilginin hiçbir faydası yoktur. Bilgi eğer irfan sızsa yine bir anlam ifade etmez. İrfan da demin ifade ettiğimiz gibi insanın kendisini yaratıcısının karşısında kendi eksikliğini bilmesidir. İrfan geleneği dediğimiz bu gelenek Horasan erenleri ile başlamış ve asırlardır bu Anadolu topraklarında bir nakış gibi işlenmiştir. Biliyorsunuz İslam’ın birinci büyük dönemi birinci büyük fetih Hz. Peygamber(S.A.V) ve ashabının oluşturduğu altın dönemdir. Yani sahabenin Hz. Peygamber(S.A.V.) dönemindeki Hz. Peygamber’in (S.A.V) tabiriyle sonradan gelenlerin Meliki adüv olarak tanımladığı ısırıcı sultanlar devrine kadar olan o asrısaadet devridir. Mükemmel bir şekilde insan toplumunun dizayn edildiği vahyin toplumun her tarafına teşmil edildiği bir asrısaadet. Asrısaadet İslam’ın birinci neşet devridir. Maalesef sonra ısırıcı sultanlar, zalim sultanlar, Emevi Hanedanı ve ardından bir sürü yanlışlarla İslam Hz. Peygamber’in (S.A.V.) öğrettiği ana eksenden sapmış bir şekilde oradan ayrılmaya başlamıştır. İşte bunun üzerine İslam’ın ikinci büyük çıkışı Horasan erenlerinin hicri yedinci asırda ortaya koymuş olduğu tabiri caizse İslam’ın irfan geleneğinin yeniden mayalanarak yeniden vücut bulduğu hazırlık dönemi söz konusudur. Hoca Ahmed Yesevilerin, Hemadanilerin, Şahı Nakşibendilerin, Abdülkadir Geylanilerin bir büyük gelenek olarak ilmi gelenek olarak oluşturduğu bu geleneklerin Horasan’dan önce Anadolu topraklarına ardından balkanlara ve Avrupa’ya kadar ulaşmış bugün bütün dünyadaki irfan geleneğinin ilk çıkış hareketi olmuştur. İrfan geleneği ya da Gazavat ehlinin İslam dünyasına yeniden ayar vermeyi, İslami geleneği yeniden Hz. Peygamber’in(S.A.V.)sahih çizgisine doğru çekmeğe çalıştığı bu dönem Anadolu toprakları için en bereketli dönemleri oluşturmuştur. Bu gelenek Anadolu’nun her yerinde, Anadolu ve Trakya topraklarının, Rumeli topraklarının her yerinde varlığını sürdürüyor. Özellikle bu irfan geleneğine bugün İslam’ın çeşitli saldırılar altında olduğu günümüzde her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır. İslam dünyası iki hain saldırının altındadır. Bunlardan birisi ismine yanlış bir şekilde İslamafobia denilen onu da biraz sonra söyleyeceğim. Bu İslam karşıtı hareketlerin. İslam dünyasını fikri anlamda, kültürel anlamda her alanda baskı altına almış olduğu çalışmalardır. Sevgili dostlar İslamafobia tabirini de doğru kullanmak lazım. Fobia insanın istemsiz bir şekilde yani gayri ihtiyari bir şekilde bir şeyden korkmasıdır. Mesela insan yükseklikten korkar. Korkanlar vardır. Karanlık odada kalmaktan korkar. Bir şekilde karanlık odadan korkanlar vardır. Bunlar gayri ihtiyaridir. İsteseniz de istemeseniz de olur. Bunlar üretilmiş korkular değildir. Hâlbuki İslam karşıtlığı bir fobia değildir. İslam karşıtlığı üretilmiş bir korkudur. Onun için lütfen buna İslamafobia falan demeyelim. Açık bir şekilde bugün dünyada İslam karşıtlığı, İslam düşmanlığı vardır. İslam düşmanlığı ve İslam Karşıtlığı da böyle bir sürü ilmi çalışmalar sonucu dünyanın bazı merkezlerinde, bazı çevrelerinde kasıtlı olarak üretilen bir olgudur. İslam dünyasını hem tehdit etmek, hem baskı altına almak, hem de kuşatmak için üretilmiş bir korkudur. Dolayısıyla bu İslam karşıtlığına karşı çok ciddi çalışmamız lazım. Bu çalışmalar içerisinde de irfan geleneğinin çok önemli bir rol oynadığını ifade etmek isterim. Bu irfan geleneğini yirmi birinci yüzyıl insanına yeniden anlatmak, yeniden üretmek ve bunların tarih boyunca irfan geleneğinin Türkiye topraklarında medeniyet coğrafyamızda ortaya koyduğu müesseseleri İslam düşmanlığını körükleyenlere inat tüm dünyaya anlatmak zorundayız. İrfan geleneği sadece kitabi bir gelenek değildir. İrfan’ın sadece tekkelerde, medreselerde yaşatılan kitabi bir gelenekten ibaret değildir. İrfan geleneği hayatın her alanını kapsayan yaratıcı ile yaratılanlar arasındaki dengeyi, yönetenle yönetilen arasındaki dengeyi kurmuş olan bir büyük gelenektir. Her asırda irfan geleneği günlük hayatımızın her alanını tarih boyunca kapsamıştır. Örneğin bir taraftan ahilik teşkilatıyla ticaret erbabını bir hikmet atmosferinde buluşturup ortak bir irfan içerisinde hareket etmesini sağlayan bizim irfan geleneğimizdir. Eğer ahilik teşkilatı olmasaydı, hani anlatıyoruz ya ticaret ahlakının o en özgün örneklerini ben bu sabah siftah yaptım yanımdaki komşum siftah yapmadı git ondan alışveriş yap demek öyle kolay kolay hiçbir okulda öğretilen şey değildir. Onu öğreten işte o ahilik geleneğidir, ahilik geleneğinin irfan mektebinin öğrettiği bilgilerdir. Her sabah dua ile açılan arastalar, her sabah dua ile açılan bedestenler insanlara bir şeyi öğretiyor. Evet, bizim inancımız bizim itikadımız bizim için sadece beşeri bir şey değil aynı zamanda ticari hayatımızı düzenleyen bir ahlak silsilesidir. Loncalar, Ahilik Teşkilatı diğer yandan vakıflar, işte burada da vakıflarımız hala devam ediyor. Öyle ki göçmen kuşları bile tedavi eden vakıflar var. İstanbul’da İstanbul’un fethinden sonra Bezmialem Valide Sultan’ın şehirde salgın hastalıkların yayılmaması için af edersiniz tükürüklerin üzerini kireçle kapatmak için kurduğu vakıflar var. Evde kalmış ya da evlenecek genç kızların fakir fukara genç kızların çeyizlerini alabilmek için kurulan vakıflar var. Hastaların hiçbir şekilde başka kimseye muhtaç olmadan doğrudan doğruya gidip tedavi edilecek hastaneleri kuran vakıflar var. Aklınıza ne geliyorsa büyük bir vakıf geleneği buda irfan geleneğinin topluma yansımasıdır. İki tane güzel örnek vardır İstanbul’da bunu hep veriyorum burada da vermek istiyorum. Unkapanı diye bir semt var İstanbul’da. Unkapanı irfan geleneğinin çok somut geleneklerinden biridir. Unkapanı’nda unlar saklanırdı. Niye saklanırdı unları saklarlardı ki savaş zamanında Unkapanı’nda o saklanan unlarla karaborsayı önlesinler. Yağ kapanı diye bir yer vardır İstanbul’da. Orada da yağlar saklanırdı ki savaş zamanında hilebaz tüccarlar fiyatları artırmasınlar vatandaşlar korunsun diye. Allah aşkına bana söylermişsiniz bugün hangi üniversitede, hangi iktisat fakültesinde böylesine ince bir iktisat ilmi öğretilir. Böylesine karaborsaya karşı ciddi tedbirler geliştirilir. Bu ancak bize irfan mektebinin öğrettiği bilgilerdir.”
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş son olarak “Bu örnekleri sıralayabiliriz. Günlük hayatımızın içerisinde mesela çeşmeler, mesela suyun çıktığı ilk andan itibaren döküldüğü mahalle çeşmesine kadar temiz bir şekilde getirilen suyolları, sadece suyu su dağıtmak için değil her mahallede oluşturdukları çeşmelerde çeşmelerin başına yazılan, taşın üzerine yapılan işçiliklerle bunu bir sanat haline dönüştüren anlayış ‘ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy’ ayetini o taşın başına çok güzel işleyerek suyu alan her vatandaşın “biz kâinatı, biz her şeyi sudan yarattık” görüşünü, ayetini görmesi ve böylece Allah’ın karşısında varlığını, acizliğini bir kere daha görmesini sağlayan çok güzel sanat eserleridir. Akşama kadar bunları söyleyebilir, anlatabiliriz. Söylemek istediğim şu: İslam’a fobyanın, İslam karşıtlarının artık bundan sonra bu adı kullanalım. İslam düşmanlarının oluşturduğu bu havaya rağmen biz İslam’ın irfan medeniyetinin bu güzelliklerini dünyaya anlatacağız. Ve bugünde 21. Yüzyılda dünyada yeniden insanların barış içinde yaşamasının esas merkezinin irfan medeniyetinde bağlı görüşler olduğunu ortaya koyacağız. Yine bugün ikinci önemli tehdit ise İslam coğrafyasının içinden çıkan tehdittir. Maalesef İslam’ın yüce adını, kutsal adını kullanarak İslam’ın adam öldürmekle, terörle, şehirleri yakmakla, dünyadaki kâinattaki güzellikleri ortadan kaldırmakla, kâinat kitabının o güzel sayfalarını tahrip etmekle İslam’ın adını yan yana getiren terör örgütleri de İslam’a en büyük zararı veren örgütlerdir. Bunların ikisi aslında aynı elden yönetiliyor. İslam karşıtlığını oluşturan karanlıkla İslam’ı terörle eş hale getiren karanlık bu çeteler aslında aynı amaca hizmet ederler. Belki de bunların arkasındaki el müşterek bir eldir. Dolayısıyla İslam’ın terörle, kâinat kitabının o güzelliklerinin yok edilmesiyle eş hale getiren bu terör örgütlerine inat İslam tarihi boyunca yaşadığımız o büyük güzellikleri, irfan geleneğinin İrfanlı ve hikmetli o güzel işlerini, eylemlerini üreteceğiz. İşte İslam budur. Gerçek İslam budur diyerek insanlığın önüne koyacağız. İşte bütün bu çabalar sadece Hacı Bayram Veli’yi anlamak, sadece Anadolu erenlerini kim olduğunu, nasıl yaşadıklarını anlamanın ötesinde onların yaşattıkları geleneğin 21. Yüzyıl insanına anlatılmasına yeniden önlerine konması için büyük bir fırsat olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu vesile ile bu organizasyonda emeği geçen bütün kardeşlerimize çok teşekkür ediyorum. Allah hepinizden razı olsun. İslam dünyası hiç şüpheniz olmasın, ümit var olunuz. Bu yaşadığı fetret dönemini geride bırakacaktır. İslam dünyası hem de çok kısa bir süre içerisinde yeniden o irfan geleneğinin güzel günlerine yeniden o olgunluklarına yeniden ulaşacak, yeniden kavuşacaktır. Hz Peygamberin ( s.a) tabiriyle Hadravud’dan yaşlı bir kadın öyle bir gün gelecek ki diyor Hz Peygamber ( s.a) hiçbir zorluk olmadan üzerine bindiği biniti vasıtasıyla Hadravud Yemen’in bir köşesinde bir yer, oradan Mekke’ye Medine’ye gelecek, oradan Şam’a gidecek ziyaret edecek, eman içerisinde, güvenlik içerisinde, bugünler uzak değildir. İslam dünyası bilimde, sanatta, fende, edebiyatta, teknolojide daha ileriye gidecek ama en çok ileriye gideceği ve dünyaya örnek olacağı vaka hiç kuşkusuz irfan geleneğinde yeniden o geleneği üreterek, öne geçecek, ileriye gidecek aynı bir zamanlar İstanbul’da Enderun’da olduğu gibi. Aynı bir zamanlar Maveraünnehir’de olduğu gibi, bir zamanlar İspanya’da Endülüs’te olduğu gibi yine İslam medeniyeti en üst seviyesine yükselecek ve Müslüman topluluklar refah içerisinde yaşayacak, dünyanın eman içerisinde yaşamasına vesile olacaklardır. Allah bizi bu kutsal yolda karınca kararınca hidayet eden kimselerden eylesin. Allah bizi irfan geleneğini iyi anlamış ve bu geleneği yaymaya çalışan insanlardan eylesin. Hepinize sevgi ve saygılar sunuyorum. Allah’a emanet ediyorum. Arkadaşlarımızı tebrik ediyorum.” dedi.
Ankara Valisi Sayın Ercan Topaca, sempozyumda yaptığı konuşmada şunları kaydetti: “Bu programa gerek yurt içinden gerek yurt dışından katılan bütün katılımcılarımıza şükranlarımı sunuyorum. İnşallah bu program ve neticesinde ortaya çıkacak tebliğler, bizlerin Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’ni en doğru şekilde anlamamıza vesile olsun temennisinde bulunmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri asırlardır bizim gönül iklimimizi tezyin etmektedir. Anadolu’nun ilim sultanlarından Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’nin manevî huzurunda bir araya gelen sizleri bir kez daha muhabbetle ve hürmetle selamlıyorum.”
Konuşmasını “Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı himayelerinde başta Ankara Kalkınma Ajansı, TRT, TİKA, Diyanet İşleri Başkanlığı ve bu programı destekleyen bütün kurum ve kuruluşlarımıza da ayrıca teşekkür etmek istiyorum.” şeklinde sürdüren Ankara Valisi Ercan Topaca, “Tabii kentler tarihiyle, kültürüyle geçmişten günümüze sahip olduğu değerlerle, şahsiyetlerle anlam kazanmaktadır. Bizim Ankara’mızda buraya yerleşmeye başladığımız 1073 yılından beri hakikaten bir Müslüman şehri, Türk şehri olması itibariyle bu coğrafyada çok önemli fonksiyonları icra etmiştir. Bu yapının kurulmasında, buradaki manevi iklimin oluşturulmasında ve Anadolu’ya bunun adım adım yayılmasında Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’nin çok önemli katkıları olmuştur. Adeta bu coğrafyaya sahip çıkarak, buraya manevi muhafızlık yaparak bu coğrafyanın Türk ve Müslüman şehri olmasını nakış nakış işleyen şahsiyetlerin başında gelmektedir. Bugün dahi Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’nin maneviyatını, öğretisini, onun bize bıraktığı değerleri hepimiz hayatımızda yaşatıyoruz. Hacı Bayram Camii’ne gittiğimiz zaman hepimizin içimizin titrediğini, manevi duygularının kabardığını, geçmişimizle gurur duyduğumuzu hepimiz hissediyoruz. Orada kıldığımız her namazda, orada bir araya geldiğimiz her anda onun kokusunu, onun sevgisini, onun öğretisini Anadolu’dan gelen insanlar birlikte yaşıyoruz. Bizim harcımız, bizim birlikteliğimiz onun bize öğrettikleriyle devam ediyor. Hakikaten bir insan için en güzel şey, bu dünyadan ayrılıp gittikten sonra, yüzlerce yıl sonra bile insanlara öğrettikleri, insanlara anlattıkları bir anlam ifade ediyor ve o toplumda bir karşılık buluyorsa o, muhakkak Allah’ın sevgili bir kuludur. Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri de böyle bir değerdir bizim için.” dedi.
Vali Ercan Topaca sözlerine, “Bugün Anadolu’nun dört bir köşesinden cuma günleri buraya gelen insanların coşkusunu herkesin görmesi gerekiyor. Oradaki hissettikleri, oradaki yaşadıkları, oradaki insanların kaynaşma ortamı gerçekten ülkemizin önemli harçlarından birisidir. Bu değerin daha iyi anlaşılması ve bizden sonraki nesillere de aktarılması büyük önem taşımaktadır. Musa Bey bu programı ilk söylediği andan itibaren o öğretiyi, o bilgiyi, o tecrübeyi gelecek nesillere en iyi şekilde aktarmaya katkı yapacağını düşündüğüm bu program beni heyecanlandırmıştır. Ben maiyetimdeki çalıştığımız arkadaşlarıma talimat vererek ‘ne gerekiyorsa bunu yapalım’ diye istişarelerde bulunduk ve bugün buradayız.” şeklinde devam etti.
Vali Topaca son olarak “Ben bir kez daha emeği geçen bütün arkadaşlarıma, Kalem Vakfına ve diğer kurumlara teşekkür ediyor; yapacakları, sunacakları tebliğlerle bu programı zenginleştirecek olan bilim adamlarımıza, düşünürlerimize bir kez daha şimdiden şükranlarımı sunuyor; Hacı Bayram-ı Velî Hazretleri’nin huzurunda bir kez daha saygıyla eğiliyor; onu rahmetle, minnetle, şükranla yâd ediyorum. Hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.” dedi.
Kalem Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Musa Şahin ise büyük ilim ve irfan insanı, gönül dostu Hacı Bayram-ı Velî’nin “Bilmek istersen seni / Can içre ara canı / Geç canından bul anı / Sen seni bil sen seni” derken benzer hissiyatı Yunus Emre de “İlim ilim bilmektir / İlim kendin bilmektir / Sen kendini bilmezsen /Ha bir kur emektir” şeklinde dizelere döktüğünü ifade ederek başladığı 2. Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu’nun açılışında yaptığı konuşmasında şunları kaydetti: “Kim kendini tanırsa Rabbini de tanır. Esasen kendini bilmek şu soruların cevabını bulmak demektir. ‘Niye dünyaya geldin? Yolculuğun nereye? Kimin mülkünde yaşıyorsun? Akıbetin ne olacak? Yarın için ne hazırladın? Mahşerdeki hesaba hazır mısın?’ İşte Hacı Bayram-ı Velî’nin öğretisi benden veya senden ona ulaşmanın yoludur. Anadolu toprağını 1000 yıldır yoğuran Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Velî, Aziz Mahmud Hüdayi vb. Hak yolcularının ilham aldığı, takip ettiği bu yol bir terbiye mektebidir. Kulu Allah’tan uzaklaştıran bütün menfiliklerden sakınarak takvaya erme disiplinidir. Bu yol Hakk’a teslimiyet pınarından kana kana içmenin ve imanı ihsan gibi yüce ufka taşımanın diğer adıdır. Bu yol nefse karşı sözlü olmayan bir cenktir. Bu yol nefsi ruhaniyetin emrine amade kılmanın talim, terbiye ve tezkiyesidir. Bu yol iç âlemini ikmal gayretindeki bir insanın diğerkâm bir gönülle mahlûkata yönelerek onların ihtiyaç ve eksikliğini şefkat ve merhametle telafi etme mesuliyetidir. Bu yol insanlığın kuyusunu kazmak değil, kuyuya düşmüş olanları kurtarmak için dahi gönlünü bütün insanlığın huzur bulacağı bir rahmet dergâhı kurmaktır. Bu yol gerektiğinde dünya arzularından ahiret için vazgeçmektir. Fakat ne pahasına oluşa olsun dünya için ahiretten asla vazgeçmemektir. Zira damlayı derya ile değişmek en büyük hamakattir. Bu yol bir mevki, makam, apolet arayışı değil hiçlik ve yokluk kapısıdır. Dünyevi ihtirasları kalpten çıkarmadan girilemeyen bir gönül dergâhıdır. Faniliğin idraki içinde Hakka ram olmaktır. Allah rızasını tahsil için Allah’ın kullarına adalet, hakkaniyet, dürüstlük, samimiyet, şefkat, merhamet gibi hasletlerle muameleyi hayat düsturu edinmektir. Bu yol insanın iç dünyasındaki duygular terbiye edilerek kulluk hayatında kemale erme yoludur. Bu yol Allah Rasûlü’nü aşk ile yakından tanıyabilme onun muhteşem, şahsiyet, karakter ve ahlakından nasip alarak dini özüne ve ruhuna uygun olarak yaşayabilme gayretidir. Buna tezat teşkil eden özünü ve ölçüsünü Kur’an’dan almayan ne varsa reddetmektir. Bu yol hangi makam ve mevkide olursak olalım aciz bir kul olduğumuzun idraki içinde bulunmaktır. Gurur, kibir, enaniyet ve benlik davasını gönülden çıkarıp hiçliğe bürünmek ve Hak’ta fani olmak yoludur. Hiçbir nimet ve başarıyı nefsine mal etmeyip bütün bunlara senin lütfun ya Rabbi diyebilmektir. Bu yol benlik iddiası ile bir arz-ı endam gösteriş içinde bulunmak değildir. Bilakis son nefeste ahiret endişesi içinde Allah’ın rahmet ve inayetine iltica ederek bir arz-ı hal hissiyatı ile yaşamaktır. Daima tevazu, mahviyet ve hiçlik üzere olmaktır. Cenab-ı Hak cümlemize böyle bir hali ve neticeyi nasip eylesin. İlmimizi ve kalbi terbiyemizi maneviyatla müzeyyen eylesin. Bilhassa yetişen nesli bu ölçüler içerisinde güzelleştirsin, mükemmelleştirsin, olgunlaştırsın, yüceltsin, vatanına, bayrağına, milletine, dinine hayırlı bir evlat olarak yaşatsın. Ebedi mükâfatlara nail eylesin.”
Şahin, sempozyumun konu başlıkları belirlenirken Hacı Bayram-ı Velî üst başlığı altında “Ankara'nın Manevi Coğrafyası”, “Ankara'nın Mesnevi Şairleri”, “Milli Mücadele’de Ankara ve Manevi Önderleri” gibi Ankara'yı merkeze alan bir çerçeve çizilmeye çalışıldığını dile getirdi. Şahin, sempozyumda 16 akademik oturumun gerçekleşeceğini de sözlerine ekledi.
Sempozyum açılışı, Kalem Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Musa Şahin tarafından Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Sayın Numan Kurtulmuş ve eşi Hanımefendi Prof. Dr. Sayın Sevgi Kurtulmuş ile Ankara Valisi Sayın Ercan Topaca’ya plaket takdim edilmesi ile devam etti. Açılışta daha sonra Ankara Kalkınma Ajansı, Kalem Vakfı ve Ankara İl Milli Eğitim Müdürlüğü işbirliği ile Ankara Kalkınma Ajansı tarafından Ankara’daki ortaokul ve lise öğrencileri arasında düzenlenen Ankara’nın sembol değerlerinden biri olan Hacı Bayram-ı Velî temalı kompozisyon yarışmasında dereceye giren öğrencilere ödülleri verildi.
Sempozyum, toplu fotoğraf çekiminin ardından başlayan akademik oturumlarla devam etti.